Yüce Allah, kutsal kitabın da ilk emri, “Oku” dur. Yaklaşık 15 asır önce bir kum okyanusunun ortasında yarı vahşi bir topluma “oku” diyor.
“Yaratan Rabbinin adıyla oku. İnsanı alaktan yarattı. Oku! Rabbin en büyük kerem sahibidir. O ki, kalemle öğretti. İnsana bilmediğini öğretti.” (Alak, 1-5)
“Alak” nedir? İki anlamı vardır. İlgi, sevgi ve şefkat. Diğeri, “sperm”dir. Demek ki insanın varlık yapısında madde unsurları yanında ruhsal unsurlarında varlığını bir kelimeyle Kur’an ifade ediyor. Buradan şunu sormak lazım! Niçin okumak?
Aydınlık adam olmanın ilk işi okumaktır. Cehaletten kurtulmanın, üretmenin, bilmenin ve yeniden doğmanın adı okumaktır. Kişi okuduğunu ve bildiğini yazacaktır. Önce okumak ve sonrada yazmak. Okumadan yazılmaz. İşte ikinci ayette “Yaz”dır. Yani “Kalem suresi”dir.
“Ant olsun kaleme ve satır satır yazdıklarına.” (Kalem, 1) Niçin kaleme yemin ediliyor?
Çünkü, kalemin ve yazdıklarının hayat ve oluş bünyesinde çok önemli bir yeri vardır. Kutsal kitaplar veya ilim yazılı olmasaydı günümüze kelam (bilgi) taşınabilir miydi?
Taşındığını varsayalım. Doğruluğunun ispatı nasıl yapılabilirdi? Hafıza beşeridir ve gün gelir silinir, yok olur gider.
Kalem doğru olanı da, yanlış olanı da yazacaktır. Onu Kur’an değerlendiriyor; “Rabbin nimetlerine nankörlük etmemek, kesintisiz başarıların sahibi olmak, ahlaksal yüceliklere ulaşmak, sapıklıktan kurtulup aydınlığı kucaklamaktır.”
Kur’an, kalem ve yazdıklarının dostluğu hayatımızdan kovacağını da belirtmiştir. Bunlar nedir? Yalancılara boyun eğmek, yağcılık yapmak, yalan yere yemin etmek, gammazlık, cebir, şiddet, kin – kibir ve daha nice olumsuzluklar.
Okuduk ve yazdık, sonra?
“Örtülerinden sıyrılarak kalk” (müzemmil, 1-2) emri gelmiştir. Bilgi ve düşünceyle donatılmış ruhun, eylemine dönük emirdir. Bildiklerini ayağa kalk ve kendi dışındakilere taşı.
Bu nedir?
“Herkeste bir baş vardır. Ancak, her başta bir düşünce yoktur.”
İç benliğinde gerekli devrimi ve değişikliği yapmadan dış dünyada ki boyutlara girmek kişiyi zafere taşımaz. Bilen insan yaşayacak ve yaşatacaktır. Tebliğ ve irşat her müminin görevidir. Öyleyse her hal ve şartta toplumu bilgi, aydınlık ve ışıkla uyarıp aydınlatacağız. Işık insanına Hz. Mevlana; “Rahmet insanı, güneş insanı” demiştir.
Çünkü, karanlık ve cehaletin, yolsuzluk ve yönsüzlüğün yıkımı, savaşın yıkımından çok daha büyüktür. Daha büyük yıkımı önleyecek kadroları yetiştirmek lazımdır. İşte Kur’an da ki, “Kalk” emri bunun altını çiziyor. Bireysel boyuttan, toplumsal boyuta sabırla yükselmektir.
Sabır; ruhun olgunlaşması ve pişmesidir. Yanmamış, olgunlaşamamış bir ruhun zafere ermesi beklenemez. Okuduk, yazdık ve ayağa kalktık. Ayağa kalkmak düşüncelerin eyleme dönüşmesidir.
Alevilikte eylem nedir? İkrar olmaktır. Yani, kirveliktir, musahipliktir. Kişinin kendi kendisine söz vererek uygulanmasıdır yani vicdandır.
Kişinin ikrar verebilmesinin alt yapısı belirttiğim gibi bilmek ve yaşamaktır.
Bilinen şey layıkıyla yaşanacaktır. Bilinmeden yaşamaya kalkarsak bir sürü hatalarımızla yaşarız ki, bu da bizi menzile yani gitmek istediğimiz yere götürmez.
Şuna gelmek istiyorum; Alevilikte kirve veya musahip olmanın yolu cemlerden geçmektedir.
Cem nedir? Toplanmaktır, birliktir ve inancımızın da olmazsa olmazıdır. İbadetsiz insan (mümin) olmaz. Cem evleri aynı zamanda da bir okuldur. Demek ki, ilk önce bu okullarda okumamız, sonra da ikrar boyutuna girmemiz gerekmektedir.
Çünkü, ikrarın dönüşü yoktur. Pirlerimizin altını çizdiği gibi “Öl ikrar verme, öl ikrarından dönme.” İkrar; kardeşliktir, aht’tır. Sosyal dayanışmadır, sonsuza kadar süren sevgidir, bir olmaktır, sahip çıkmaktır. Temiz ve pak olmaktır. Neyin ikrarı? Kişi yaşamı boyunca yaratılıştaki soyluluğun gerektiği gibi insan olmaktır. Ehlibeyt yolunu sürenler, onların temizliğinden ve paklığından nasiplenmemişlerse o yolu zaten süremezler.
İşte kişinin ikrar vermesinin yolu aynen Yüce kitabımızın çizdiği ve yukarı da örneklerini verdiğimiz yol üzere hareket ederek bu boyuta erecektir. Önce bilecek, yaşayacak ve sonrada onun önemini kavradıktan sonra ikrar olacaktır. Kirvelikte bir ikrarlıktır. İkrar kapısıdır. Musahiplik kadar önemlidir.
KİRVELİK NEDİR?
Alevilikte kirvelik, ikrar vermektir. Aynen musahiplikte olduğu gibidir.
Hz. Muhammed’in sünneti gereği; her doğan erkek çocuğa, ikrarlığı bilecek reşit yaşta birisini kirve tutarlar. Çocuğun sünnetiyle ikrar perçinleşmiş olur.
Sünnet, İbrahim peygamberden kalmıştır. Çünkü İbrahim peygamber annesinden sünnetli doğmuştur. Kendisine peygamberlik verildikten sonra ümmetine bu ilahi emrin uygulanmasını emir etmiş ve uygulanmıştır.
Ve onun soyundan gelen Haşimi sülalesi de bunu sıkı sıkı uygulamış, Hz. Peygamberde bu emri değiştirmeden devam ettirmiştir. Çünkü İsra suresi ayet 77: “Senden önceki peygamberlere uyguladığımız yasalar, senin içinde geçerlidir.” Diye buyuruyor.
Tıp ilmi, zührevi hastalıkların bir çoğu deri altında türeyip gelişmektedir. Deri kesilerek bu sorun ortadan kalkmaktadır.
Evet, kirvelik ikrarlıktır demiştik. Bu ikrarlığın bozulmaması için her iki tarafın üzerine düşen büyük bir sorumlulukları vardır. Bu bir AHD’ dır. İki aile kardeş olmuştur. Bölüşme, paylaşma, yardımlaşma ön plana çıkarılarak kirveliğin sosyal yanı güçlendirilmelidir.
Hz. Muhammed (S.A.V.):
“Men arefe nefsuhu fekat arefe rabbi hu.”
(Nefsini bilen Rabbini bilir)
Bu hadise uymayanların ikrarlığı bozulur. Çünkü günümüzde bazı kendini bilmez kişiler kirve oluyorlar sonra da kız alıp veriyorlar. Bu nasıl ikrarlık, bu nasıl Allah’a verilmiş olan ahd? Bazı kendini bilmez, Aleviliğini bilmez dedelerde; Kirvelik dostluktur diye fetva verip, ikrarlık yanını unutturmaya çalışıyorlar. Günahları yanlış yapanların boynuna olsun.
Kirve olan her iki ailede birbirlerinden kız alıp veremezler. Çocuklar artık bacı kardeş olmuşlardır. Yalnız kız çocuklarla ikrarlık gitmez. Şayet başka bir ocaktan veya sülaleden evlenmişse, gittiği ailenin soyuna ve ikrarına mensup olurlar. Dolayısıyla ikrar onunla birlikte taşınmadığı için o ikrar onu bağlamaz. Bir ayette; “Seninle antlaşma yapanlar benimle yapmış gibidirler……” (Fetih, 10) diyor. Dolayısıyla birbirine ikrar veren aileleri bağlar. Amcamın, dayımın, halamın verdikleri ikrar beni ve ailemi niye bağlasın? Bu yüzden Aleviler çok önemli (evliliklerde) sorunlar yaşamaktadırlar. Verilen ikrarla içinden çıkılmaz hale büründürülmüştür. Bu gün bazı bölgelerimizde kirvelik yoktur. Olmayanlara diyeceğimiz bir şey olamaz. Sünnet olmakta Kur’an da geçmiyor. Dedik ya Peygamberimizin sünnet’idir. Ama sünneti ikrar olarak algıladığımız da, Kur’an’i boyut kazanır.
Kirvelik ikrarla başlar. Öncesini kapsamaz. Sülaleyi bağlamaz. Birbirlerine kız alıp verebilirler. Yalnız kirvenin bacısı ve kardeşleri kirvenin bacı ve kardeşiyle evlenemezler. Bu kural üç göbek için geçerlidir. İkrar bedene değil, ruhadır.
“El İkrar Minel İman.”
(İkrar, imandandır. Yani, ikrarı olmayanın, imanı olmaz.)
Alevilerde ikrar bozulmaz. Çünkü Allah’a verilmiş bir AHD’dır. Oda bir kere olur. Bozulunca da “DÜŞKÜN” sayılır.
İkrar, Dedeye verilmekle birlikte, aslı; “Eline, diline, beline sahip olmaktır.” Yüksek ahlaklı yani, “Edepli” yaşamaya verilen sözdür. Edepli insan, güvenilir insandır. Güvenilmeyen insanla kardeş oluna bilinir mi? Kız alıp verilemez demiştik.Niçin verilmesin? Diyenler elbette olacaktır. Çünkü inancına vakıf değil. Askerlik yapmaya giden kişi eşini, musahibine emanet etmektedir. Çünkü ona; kardeşten daha evla kardeştir. Anadolu’da, Alevi veya Sünni olsun, ölen kardeşinin hanımını erkek kardeşi alabiliyor. Burada da evlenmek olduğu zaman, “güven” olgusu, güvenmek nerede kalacak. Emanete hıyanet olmaz. O bacı da sana güvenilir (ikrar) olduğun için emanet edilmiştir. İşte asillikte buradadır. Kan davası olan yerlerde ki aileler, Dede tarafından kirve edilir ve o kan davası da kapanmış olur. Böylelikle nice ailelerde akan kanın önüne geçilmiştir. Anadolu’nun bazı bölgelerine kirvelik, musahiplik kadar kadimdir.
Verilen ikrarlar, sonsuza kadar kardeşliğin, barışın ve dostluğun adı olması niyazıyla…